19 Eylül 2018 Çarşamba

Minimalizm

 Minimalizm aslında bu denli moda değilken de benim hayatımda olan bir kavramdı.
 Uzun yıllardır çalışıyorum ama hiç alışveriş delisi bir insan olmadım. Genellikle ihtiyacım olan şeyin benim koşullarıma göre en kaliteli olanını alır, kullanım süresinin uzun olmasına gayret ederdim.
 En büyük masraflarım evlilik sırasında yada daha sonra ev alma sürecinde yaptıklarım oldu.
 Buna rağmen şu sıralar minimalizmle eskisinden fazla ilgilenir durumdayım.
 Yaptığım tespitlere göre; minimalizme gönül vermiş insanların genel özelliği , hayatlarının bir döneminde alışverişle fazla haşır neşir olmuş ve daha sonra kazandıkları farkındalıkla bu alışkanlıklarının kendilerine hiçbir fayda sağlamadığını hatta zarar bile vermeye başladığını anlamış olmaları.


 Tekstil sektöründe çalışıyor olduğum için kaliteli ve  markalı tekstil ürünlerine kolay ve ucuz yoldan ulaşma imkanım vardı -hala da var. Bu yüzden evdeki tek fazlalık kıyafetler . Her ne kadar onlara çok para harcamamış olsam da  hatta çoğunu ben değil Sinan temin ediyor olsa da evdeki kıyafet fazlalığı beni rahatsız ediyor.
 Her sezon geçişinde yazlık-kışlık ayrımı yaparken mutlaka çocukların küçük gelen kıyafetlerini ayırıp, giyebilecek uygun kişilere vermeyi teklif ediyorum. Benim yada Sinan'ın kıyafetlerini ise eleyip, giyilebilir durumdalar ise  giyim bağış kutularına atıyorum. Buna rağmen azalamıyorum bir türlü çünkü ben elediklerimden çok çok çok daha azını gerçekten ihtiyacım varsa alıyorum ama Sinan durmuyor. Hem kendine hem çocuklara durmadan alıyor. İnternetten alışveriş yapıp , benim iş yerimin adresini veriyor .Bir bakıyorum bana bir paket gelmiş. Gören benim çılgınca alışveriş yaptığımı sanıyor ama işin aslı öyle değil.


 Ev eşyalarında da azalmaya gitmek istiyorum. Evde zaten biblo ,çiçek vs türevi pek bir şey yok. Her odada en fazla bir parça bu tür fazlalık var. Şu an için evin genel sorunu  fazla oyuncaklar ve çocukların faaliyetleri, bebeklik kıyafetleri gibi hatıra amaçlı saklananlar.
Ev eşyalarında azalmaya giderken her oda ile ayrı ayrı ilgilenip, o odalardan neleri göndereceğime karar veriyorum.
 *Mesela fon perdelerini yıkayıp, kaldırmış ve yaz boyu kullanmama kararı almıştım. Evet daha şık görünüyor ev, daha zengin duruyor vs ama  aynı zamanda daha kalabalık ve daha kasvetli de duruyor.
Şimdi o perdelerden kurtulmaya karar verdim. Bu kararı vermek için bir yazı onlarsız geçirmem gerekti. Aslında aynı yöntemi geçen yılda uygulamıştım ama demek ki yeterince hazır değilmişim ki kış gelince yine kullanmaya başladım.
 *Evlenirken aldığım yatak örtüsü ile de vedalaşma kararı aldım. Zira gereksiz havaleli bir örtü ve günlük yaşamımda onu serip, toplamakla uğraşmam imkansız. Ben evden çıkarken yazsa nevresimi , kışsa battaniyeyi yatağın üzerine yayıp çıkabildiğim için kendimle gurur duyuyorum.
Zaten aldığımdan beri de sadece misafir geleceği zamanlar kullanmıştım.
 *Yatak odasındaki tül perdelerimle de vedalaşmak üzere yıkayıp, kaldırmıştım. Yatak örtüsü ile aynı renk olmasından dolayı, bir takım halinde verebileceğim her ikisini.
 *Salondaki orta sehpayı Duru doğduğundan beri ortada kullanmıyorduk zaten. Altındaki pufları sehpa olarak kullandığımız için duvar kenarına koymuştuk, çocuklar da üzerinde faaliyet yapıyorlardı. Ama artık onun da gitme zamanı geldi. Çünkü en büyük kuralım şu. ''Eve yeni bir eşya gelecekse eskilerden biri mutlaka gidecek.''  Kıyafetler için de aynı durum geçerli . Biri gitmeden biri gelemez. Eve bir piyano aldık ve onun gelmesi ile birlikte salonun tüm duvarları boşluksuz bir şekilde doldu. Bu da orta sehpa ile vedalaşma zamanının geldiğini gösteriyordu. Sehpayı kapının önüne çıkardım ama henüz 3 kat aşağıya taşımaya yeltenmediğimiz için orada duruyor. Artık bu akşam mutlaka indirmeliyiz. O kadar da ağır ki ...


 Evimizde eleyebileceğimiz son grup da kitaplıklarımız bence. Bence diyorum çünkü Sinan'a göre ; ''Kitaplar verilir mi hiç?'' Ben de kitaplara karşı çok hassasım. Üzerlerini çizmek istesem bile çizemiyorum , birine ödünç veremiyorum, verdiğim zaman da geri gelene kadar aklımdan çıkaramıyorum. Ama minimalizm konusunda araştırdıkça , okudukça bu konuda da eğittim kendimi.
Kitapların bazıları bizim için çok özeldir ,bazı yazarlar bizim için ayrıcalıklıdır ve tüm eserleri kütüphanemizde olmalıdır. Bunlar kabul ama  bazı kitaplar bizim için pek bir anlam ifade etmez, ya okuyamamışızdır bizi içine çekmediği için yada okumuşuzdur ama bir daha okumak gibi bir niyetimizin olmadığından emin olmuşuzdur. O halde o kitapları belki de onları çok sevecek insanlara verebiliriz. Herkesin zevkleri aynı olmadığı için bizim çok hoşlanmadığımız yazarlar veya bazı eserler bir başkası için çok değerli olabilir. İşte bunun için Sinan'ı biraz ikna etmem gerekecek.


 Sonuç olarak ,zaten hayatımın bir parçası olan ama konusu olmayan minimalizm artık aynı zamanda hayatımın konusu da oldu.
 Mindfulness ile birlikte düşününce ise tadından yenmez bir lezzet oldu.
 Mutluyum !





1 yorum:

  1. Benimde evimde bir şeyin ikincisi bulunmaz. Eşyanın kölesi olmaya gerek yok.

    YanıtlaSil