27 Haziran 2011 Pazartesi

Kırklareli yolculuğumuz

Cuma akşamı Kırklareli ne doğru yola çıktık. Yani artık bu akşam olmaktan çıktı durum.
Saat 01.00 de yola çıktık, babaannemize uğrayıp, onu da aldıktan sonra yollara vurduk kendimizi.
Küçük Duru ne güzel uyuyordu. Sütünü içti, rahatladı, sakinleşti.
Derken saat 02.45 te öksürüklerine hakim olamayıp, kustu.
Üstü başı, oto koltuğu battı. Bu durum onu çok korkuttu. Bu yüzden ,üstündekileri çıkarıp,
kucağıma aldım. Uzun bir süre giydirmeyi bile başaramadım, ağlamasından.
Neyse sonra normale döndü de kucağımda uyuyakaldı.
Yolculuğun büyük bir kısmını benim kucağımda geçirdi, koltuğu kirlendiği için.
Kırklareli ne saat 10.00 gibi vardık. Hemen kahvaltıya oturduk.
Duru yine hiçbir şey yemedi kahvaltıda.
Sonra küçük kuzumun teyzesi geldi Karabük ten.
Sırf benim minik kuzumu görmek için kalktı taa Karabük ten İstanbul a
oradan Kırklareli ne geldi.
Duru Hanım ın öğle yemeğine şakayla, oyunla Hüseyin Amcası yedirdi.
Kuru fasulye, biraz pilav ve karpuz yedi benim meleğim.
Sonra uyudu da biz de düğün için giyindik, makyajdı ,saçtı hazırlandık.
Tam saat 18.30 da kapıya davul-zurna gelecekti ve küçük bir şehir turundan sonra salona 
gidecektik.
Bu karmaşa sırasında bir anda Duru uyandı ve evdeki çılgın kalabalığı görünce mi bilinmez,
kendinden geçercesine ağladı.
Bir süre susturamadık, hatta ben düğüne gitmeyip, evde kalmayı falan düşündüm o an.
Dışarıda sakinleşebilir, giydir çıkın bir an önce dediler.
Giyindik, aşağıya indik. Yağmur çiselemeye başladı.
Şehir turu sırasında Duru yeniden uyudu. Bunda içtiği şurubun etkisi var mıdır? Vardır..
Düğün salonuna varınca uyandı. Veeeee….
Kendini buldu. Pistlere atıldı ve bütün gece boyunca oynayan herkesin aralarında gezdi ,dolaştı.
Hatta bir ara anons edip''çocuklarınızı pistten alın'' diyecekler diye düşündüm.
Salonun dışında vestiyer bölümünde duvardan duvara ayna vardı. Beni elimden tutup,
oraya götürdü sürekli.
'Otu,otu'' deyip,k endi boy hizasına kadar çöktürdü beni. Ve sonra kendi kendine hoplayıp,
zıplayıp, konuşmaya başladı.
Ama nasıııl mutlu, nasıl mutlu.
Benim de yüzüm gülmeye başladı, haliyle.
Oysa evden çıkarken ,Duru yu susturamadığım için ben de ağlıyordum, gerginlikten.
Düğünden döner dönmez uyuduk. Ben Meltem le birlikte uyudum, Duru da yerde yorgan 
üzerinde yattı, gerile gerile.
Sabah uyanıp, kahvatımızı yaptıktan sonra ve tabii Duru nun öğle uykusundan sonra ,
yollara koyulduk.
İstanbul a gittik. Hem Meltem in Karabük otobüsüne onu bırakırız hem de biz İstanbul da
birkaç yere uğrarız dedik.
Filiz lere gittik önce. Duru Filiz in kocası Ersan e aşık oldu sanırım.Gün boyu ona kur yaptı durdu.
Meltem zaten ''beni unuttu bu çocuk, tanımıyor bile ''diye diye düğün boyunca ağlamıştı.
Bir de bu samimiyeti görünce hepten üzüldü.
Ama benim minik kızım hem yol yorgunu hem de hastaydı.
O yüzden yüz vermedi belki de teyzesine.
Bir de erkeklere olan hayranlığı dolayısıyla, erKek hayranlarını tercih ediyor ,
marifetlerini göstermek için.
Hatırlamak bile istemesem de   arada küçük bir korku ve panik de yaşadım.
Resmen dizlerimin bağı çözüldü.
Filiz in mutfağındaki balkon kapısını ben kapattığım için oldukça rahattım.
Ama sigara içtikten sonra orayı açık bırakmışlar,
arkamı döndüğüm de Duru balkon da demirlere yaslanmış bana gülüyordu.
Nasıl kucağıma aldım ,nasıl sarılıp, yapıştım ona anlatamam.
Bayılıyorum falan sandım bir an.
Çünkü demirler öyle bildiğimiz balkon demirleri gibi dikey değil, yatay.
Yani bir çocuk rahatlıkla arasından geçebilir.
Allah korudu. Başka tek bir açıklaması dahi yok.
Filiz lerden sonra biraz da   Hakkı Dayı lara uğradık.
Saat 24.00 te teyzoşumuzu otobüsüne bindirip, biz de İzmir için dönüş yoluna geçtik.
Bu arada Duru mışıl mışıl uyuyordu.
Yol boyunca bize zorluk çıkarmadı. Sütünü içti, uyudu…Çok şükür yolculuğumuz sorunsuz bitti.

 

6 Haziran 2011 Pazartesi

Yaşasın dağınıklık

Duru oyuncak leğeninin önüne oturup, içindeki her şeyi alıp arkaya doğru atıyor  
ve bunu yaparken ''ememe'' diyor.(ne demekse)
Sonra yeterince (yani neredeyse hepsini) oyuncağı çıkardıktan sonra ,attığı yere kadar ilerleyip
,tekrar baştan başlıyor.
Salonun en başından en sonuna kadar taşımış oluyor oyuncaklarını böylece.
Keşke oyuncakları leğene dolduracak şekilde bir sistem geliştirse. :)

30 Mayıs 2011 Pazartesi

Küçük kızımın büyük çilesi: Dişler

Hafta sonu final sınavlarım vardı.
Duru yu yine anneme bıraktık. Cumartesi bayağı iş çıkış saatinde aldık .
Ben cumartesi sınavından sonra Pazar günkü sınavlara çalıştım evde.
Pazar sınavdan hemen sonra aldık annemden .Parka falan çıkaralım diye.
Allah ım !!! Deliriyor sokağa çıkınca .Bir o yana bir bu yana…
Parkta desen ,kendinden büyük çocukların oynayabileceği oyuncaklara çıkıyor.
Ezilecek aralarında haberi yok.
Çimlerde koşsun diye bırakıyorum. Çöp tenekelerini ellemeye çalışıyor.
Öldüm yorgunluktan.
Özlem de Seferihisar a annesine gitmiş, dönüşte parka gelecekti.
Özlem nooolur biz sana gelelim, ben parkta daha fazla kalmaya dayanamayacağım,
sanırım yığılıcam şimdi yere dedim.
Ona gittik, orada da kedileri kuyruğundan yakalamaya çalıştı. Bir huzur vermedi hayvanlara.
Ama çoook eğlendi, çok yoruldu.
Banyo yaptık, yatırdık.
Geceleri ,daha doğrusu uyku saatlerinde çok ağlıyor.
Sanırım dişler o saatlerde çok zorluyor onu.
Calgel sürmek için parmağa takılan diş fırçalarını kullanıyorum ben.
Diğer türlü parmağımı ısırıyor, çok canımı acıtıyor.
Üst sol dişine bir değdirdim, onu. Nasıl sıçradı yerinden ,nasıl ağladı.
Tıkanıyor zannettim. Uzun süre susmadı.
Çok acıyor canı kıyamam. Geceleri de ağlayarak uyanıyor.
Ama yapacak bir şey yok, bu dişler çıkana kadar.

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Bu yaşta teknoloji mi?

Duru nasıl kuduruk nasıl kuduruk :)
Kumandalara takmış durumda.
Televizyonun sesini açmalar, kanal değiştirmeler.
Telefonumu eline almış, kendi fotosunu birine resimli mesaj olarak 
göndermiş geçen gün.
Allah tan insanların telefonu mms kabul etmiyormuş da gönderi 
başarısız oldu.
Çok işimiz var bunlarla çoook :)

21 Nisan 2011 Perşembe

Ah Duru ah

Duru kuduruk. İnatçı. Çok yorucu…
Buzdolabının kapağını açmayınca atıyor yere kendini, bulaşık makinasının kapağı için ağlıyor.
Eline pis viledayı alıp, evi siliyor.
Islak şeyleri elinden alınca ağlıyor.
Sürekli banyo kapısında fırsat kolluyor viledayı kapmak için.
Annemler de diyor gündüz akşamkinden bir nebze daha iyi diye.
Bize özellikle de bana daha bir inat davranıyor.
Haklı ,ne yapsın o da böyle alıyor öcünü bizden.
Walla herkesin kendine göre bir sistemi olmalı.
Ben bana mantıklı gelen önerilerini dikkate alıyorum  uzmanların ama kafam almadıysa 
yapacak bir şey yok.
İstediği kadar psikolog olsun, çocuğumun üzüldüğünü daha doğrusu(üzülmesi demek doğru 
olmaz çünkü bazen benim yaptıklarıma da üzülüyor) psikolojisinin benim istemediğim 
bir yöne gittiğini görürsem veya düşünürsem uygulayamam o önerileri.

25 Mart 2011 Cuma

Duru yla hayat zorlaşıyor

Duru elinden bir şeyini alırsan kendini kasa kasa ağlıyor.
Genellikle bir şeyi yapmasını istemeyince Sinan ‘Hayır Duru Hayır’ diye bağırıyor ama
Ses tonu dolayısıyla ben bile korkuyorum ve şöyle bağırma çocuğa diye çıkışıyorum
Ama bazen ben de tutamıyorum kendimi,
Bağırasım geliyor ve bağırıyorum.
Çok inatçı ama çok.
Biz dikkatini başka yöne çekmeye çalışsak ve başarılı olsak bile,
unutmuyor yine bize unutturup yapacağını yapmaya çalışıyor.
O bizi uyutuyor anlayacağınız.
Geçici bir durum olduğunu düşünüyorum.
Çünkü dişlerinin hepsi kıpkırmızı ve mutsuz o yüzden.
Dün eve bir gittim annem bir peçeteye sarılı bir şeyler gönderdi.
Bir baktım içinde 1 avuç saç var.
Duru dün kafasını iki elinin arasına almış ve saçlarını çekmiş
Annem sağ elini kurtarmış ama soluyla en az 15 tel saç yolmuş.
Neden dedim?
Neye kızdı? Bir şeye izin vermedin de ondan mı?
Yok dedi.
Durup dururken yapmış.
Değişik yani.
Annem bazen ekmek almaya giderken fırına, Duru yu da çıkarıyor.(3 kez falan oldu)
Yerlere oturuyormuş. Sigara izmaritlerini almaya çalışıyormuş.
Çok korkuyorum o kınadığım çocuklar gibi olacak diye.
Ama geçici bence, biz bu şekilde olmalarına neden olacak bir şey yapmıyoruz sonuç olarak.

14 Şubat 2011 Pazartesi

1 yaş sonrası beslenme yani aslında süt içme :)

Biz 1 yaşını doldurduğundan beri bebelac junior alıyoruz.(kendi kendimize karar vermiştik)
Gerçi doktor bize günlük süt içirebilirsiniz dedi ama günlük süt bulamıyorum ben 
yakın çevreden.
Bir kere homojenize süt denedim, tadını beğenmedi herhalde içmedi.
Ben de tekrar tekrar denemedim.
Biz homojenize süt ile pirinç unlu mama yapıyoruz sadece. Bir de yoğurdu bu sütle yapıyoruz.
Gerçi ben yapmadıysam normal bizim yediğimiz yoğurttan veriyorum.
Bebek yoğurtları tatlı olduğu için yemiyor bizimki.
Zaten sadece geceleri süt içirmeye çalışıyoruz.
Bir de belki sabah çok erken kalktıysa kahvaltı yapıncaya kadar süt veriyoruz.
Sabahın 6 sında yumurta yemesin diye.
Çünkü doktor günde 500ml. den fazla süt vermeyin, kansızlığa neden olur dedi.
Ha bu arada junior dediğim şey de toz. Suyla yapılıyor yani.
Bir de süt şeklinde juniorlar var.
Biz ondan almıyoruz henüz.