19 Eylül 2018 Çarşamba

Minimalizm

 Minimalizm aslında bu denli moda değilken de benim hayatımda olan bir kavramdı.
 Uzun yıllardır çalışıyorum ama hiç alışveriş delisi bir insan olmadım. Genellikle ihtiyacım olan şeyin benim koşullarıma göre en kaliteli olanını alır, kullanım süresinin uzun olmasına gayret ederdim.
 En büyük masraflarım evlilik sırasında yada daha sonra ev alma sürecinde yaptıklarım oldu.
 Buna rağmen şu sıralar minimalizmle eskisinden fazla ilgilenir durumdayım.
 Yaptığım tespitlere göre; minimalizme gönül vermiş insanların genel özelliği , hayatlarının bir döneminde alışverişle fazla haşır neşir olmuş ve daha sonra kazandıkları farkındalıkla bu alışkanlıklarının kendilerine hiçbir fayda sağlamadığını hatta zarar bile vermeye başladığını anlamış olmaları.


 Tekstil sektöründe çalışıyor olduğum için kaliteli ve  markalı tekstil ürünlerine kolay ve ucuz yoldan ulaşma imkanım vardı -hala da var. Bu yüzden evdeki tek fazlalık kıyafetler . Her ne kadar onlara çok para harcamamış olsam da  hatta çoğunu ben değil Sinan temin ediyor olsa da evdeki kıyafet fazlalığı beni rahatsız ediyor.
 Her sezon geçişinde yazlık-kışlık ayrımı yaparken mutlaka çocukların küçük gelen kıyafetlerini ayırıp, giyebilecek uygun kişilere vermeyi teklif ediyorum. Benim yada Sinan'ın kıyafetlerini ise eleyip, giyilebilir durumdalar ise  giyim bağış kutularına atıyorum. Buna rağmen azalamıyorum bir türlü çünkü ben elediklerimden çok çok çok daha azını gerçekten ihtiyacım varsa alıyorum ama Sinan durmuyor. Hem kendine hem çocuklara durmadan alıyor. İnternetten alışveriş yapıp , benim iş yerimin adresini veriyor .Bir bakıyorum bana bir paket gelmiş. Gören benim çılgınca alışveriş yaptığımı sanıyor ama işin aslı öyle değil.


 Ev eşyalarında da azalmaya gitmek istiyorum. Evde zaten biblo ,çiçek vs türevi pek bir şey yok. Her odada en fazla bir parça bu tür fazlalık var. Şu an için evin genel sorunu  fazla oyuncaklar ve çocukların faaliyetleri, bebeklik kıyafetleri gibi hatıra amaçlı saklananlar.
Ev eşyalarında azalmaya giderken her oda ile ayrı ayrı ilgilenip, o odalardan neleri göndereceğime karar veriyorum.
 *Mesela fon perdelerini yıkayıp, kaldırmış ve yaz boyu kullanmama kararı almıştım. Evet daha şık görünüyor ev, daha zengin duruyor vs ama  aynı zamanda daha kalabalık ve daha kasvetli de duruyor.
Şimdi o perdelerden kurtulmaya karar verdim. Bu kararı vermek için bir yazı onlarsız geçirmem gerekti. Aslında aynı yöntemi geçen yılda uygulamıştım ama demek ki yeterince hazır değilmişim ki kış gelince yine kullanmaya başladım.
 *Evlenirken aldığım yatak örtüsü ile de vedalaşma kararı aldım. Zira gereksiz havaleli bir örtü ve günlük yaşamımda onu serip, toplamakla uğraşmam imkansız. Ben evden çıkarken yazsa nevresimi , kışsa battaniyeyi yatağın üzerine yayıp çıkabildiğim için kendimle gurur duyuyorum.
Zaten aldığımdan beri de sadece misafir geleceği zamanlar kullanmıştım.
 *Yatak odasındaki tül perdelerimle de vedalaşmak üzere yıkayıp, kaldırmıştım. Yatak örtüsü ile aynı renk olmasından dolayı, bir takım halinde verebileceğim her ikisini.
 *Salondaki orta sehpayı Duru doğduğundan beri ortada kullanmıyorduk zaten. Altındaki pufları sehpa olarak kullandığımız için duvar kenarına koymuştuk, çocuklar da üzerinde faaliyet yapıyorlardı. Ama artık onun da gitme zamanı geldi. Çünkü en büyük kuralım şu. ''Eve yeni bir eşya gelecekse eskilerden biri mutlaka gidecek.''  Kıyafetler için de aynı durum geçerli . Biri gitmeden biri gelemez. Eve bir piyano aldık ve onun gelmesi ile birlikte salonun tüm duvarları boşluksuz bir şekilde doldu. Bu da orta sehpa ile vedalaşma zamanının geldiğini gösteriyordu. Sehpayı kapının önüne çıkardım ama henüz 3 kat aşağıya taşımaya yeltenmediğimiz için orada duruyor. Artık bu akşam mutlaka indirmeliyiz. O kadar da ağır ki ...


 Evimizde eleyebileceğimiz son grup da kitaplıklarımız bence. Bence diyorum çünkü Sinan'a göre ; ''Kitaplar verilir mi hiç?'' Ben de kitaplara karşı çok hassasım. Üzerlerini çizmek istesem bile çizemiyorum , birine ödünç veremiyorum, verdiğim zaman da geri gelene kadar aklımdan çıkaramıyorum. Ama minimalizm konusunda araştırdıkça , okudukça bu konuda da eğittim kendimi.
Kitapların bazıları bizim için çok özeldir ,bazı yazarlar bizim için ayrıcalıklıdır ve tüm eserleri kütüphanemizde olmalıdır. Bunlar kabul ama  bazı kitaplar bizim için pek bir anlam ifade etmez, ya okuyamamışızdır bizi içine çekmediği için yada okumuşuzdur ama bir daha okumak gibi bir niyetimizin olmadığından emin olmuşuzdur. O halde o kitapları belki de onları çok sevecek insanlara verebiliriz. Herkesin zevkleri aynı olmadığı için bizim çok hoşlanmadığımız yazarlar veya bazı eserler bir başkası için çok değerli olabilir. İşte bunun için Sinan'ı biraz ikna etmem gerekecek.


 Sonuç olarak ,zaten hayatımın bir parçası olan ama konusu olmayan minimalizm artık aynı zamanda hayatımın konusu da oldu.
 Mindfulness ile birlikte düşününce ise tadından yenmez bir lezzet oldu.
 Mutluyum !





7 Eylül 2018 Cuma

Vaha gibi bir yer Yıldız Parkı

 Dün iş vesilesi ile İstanbul'daydım. Dönüş biletimi geç bir saate aldım. Kış gelmeden, günler hala nispeten uzunken ,Meltem ile buluşmak istedim, hem de biraz boş boş dolaşmak, iki lafın belini kırmak.
 Beşiktaş'ta Meltem'le buluştuk. Oralarda bir şeyler yer, Ortaköy'e kadar yürür ,yediklerimizi eritir, bir kahve içeriz diye düşünmüştüm. Meltem Yıldız Parkı'na gitmeyi önerdi. ''5 yıldır burada yaşıyorum ben de gitmedim, birlikte gidelim '' dedi. İyi ki de bu öneriyi yaptı. Büyülendim resmen.
Belki İstanbul'dan böyle bir beklentim kalmadığındandır bu büyülenme. Beşiktaş merkeze bu kadar yakın ama sanki bana başka bir ülkenin o yemyeşil parklarında dolaşıyormuşum hissi uyandıran bu parkı çok sevdim. Tırmana tırmana en tepesine kadar yürüyüp, Malta Köşkü'nde yemek yedik.






Sonra yine her köşesine hayranlıkla bakarak aşağıya inip, Ortaköy'e kadar yürüdük. Ortaköy aynı İzmir 'in Konak Meydanı gibi vasat ötesi bir yer olmuş bence. Çok daha nezih bir yer olabilecekken , bu kadar itici bir yere dönüşmesi çok üzüyor beni bu tip yerlerin. Çin'den ithal incik boncukların satıldığı , insanların kumpir yemek için neredeyse kollarından tutulup zorla ikna edildiği , bir güzel kahve içeyim denize nazır diye düşünerek oturabileceği cafelerin ve işletmecelerinin profillerinin
düşüklüğü ...
 Ama tüm bunlara rağmen  öncesinde bir vahada yürümüş ,doğayı içine çekmiş olmanın dayanılmaz hafifliği hala üzerimde...



 

5 Eylül 2018 Çarşamba

Tatlı okul telaşı

 Okulların açılmasına az kalan günleri yada açıldığı ilk günleri her zaman çok sevmişimdir.
 Kitaplar alınır, kitaplar kaplanır . Etiketler yazılır, yapıştırılır. Yoksa yeni çanta, kalem kutusu, kırtasiye malzemeleri derken evet masraflar çok artar ama hayatımız güzel ,tatlı bir telaşla doluverir.
 Dün Duru'nun okul kitapları geldi. İki yıldır gelen kitapları o kadar beğeniyor ve kaplayıp, okula götürene kadar okuyabildiğim kadarını hızla okumaya çalışıyorum ki . Bu anlatılamaz mutluluğu bu yıl da yaşadım.
 Kitapların içinde bildiğim yada yazarını tanıdığım kitaplar elbette oluyor ama bir de hiç bilmediğim ,okulun bu kitabı listeye almasından ve benim de tanımama, bilmeme vesile olmasından çok mutlu olduğum kitaplar oluyor her yıl.
 Bu yıl farklı çocuk kitapları serilerinden birer ,ikişer eklemişler listelerine.


 Bunlardan biri Tudem'in Filozof Çocuk serisinden .
 '' Hayal Gücü Ne İşe Yarar ?''  18 kitaplık serinin bir parçası.  Şu 3 soruya yanıt arıyor..
*Hayal gücü işe yarar mı?
*Düşünmek önemli midir?
*Fikirlerin sana mı ait?
Bu sorulara cevaplar veriyor ve her bir cevabı ''Evet , ama...'' diye minik sorularla irdeliyor .
Düşünmeye teşvik eden ,bir çok cümlesinin altını çizmek istediğim, hayata dair sorularımı destekleyen mükemmel bir kitap.

 

  Serinin diğer kitaplarında da aynı tadı alabileceğimi düşündüm.




 Diğer kitap da yazarını meşhur ''Küçük Kara Balık'' kitabıyla tanıdığımız Samed Behrengi'nin bir kitabı.
''Bir Şeftali Bin Şeftali''
Yazar bu kitabında da yaşanan haksızlıklara ,rejimin yanlışlıklarına bir şeftalinin ağzından vurgu yapıyor, her zaman aydınlığa giden bir yol olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Anlatılanı net olarak anlatmasa da çocukların zihnine umuda ve geleceğin aydınlık olacağına dair küçük tohumlar atan çok ama çok anlamlı bir kitap.
 Yazarının hep aynı tarzda yazdığını , şah yönetimini sürekli eleştirdiğini ve 28 yaşındayken güya nehirde yüzerken boğulduğunu bilince kitapta yazılanlar çok daha anlamlı oluyor.




 Sırada koliden çıkan ve benim gözümün kaldığı diğer kitaplar var. Bakalım kitapları okula göndermeden bitirebilecek miyim onları da ? Olmazsa da okuldan geri geldiğinde okurum artık.





3 Eylül 2018 Pazartesi

Uygulayamayacağım bir karar ve Bodrum tatili

 Blogda yazmayı hep çok istiyorum ama pek başarılı olamıyorum. Çocuklar büyüyor ve olan biteni not alıp, küçük bir arşiv oluşturmak onlar için yapılabilecek en ince davranış gibi geliyor bana. Buna rağmen istikrarsızlık  kaçınılmaz benim için.
 Şimdi yine Eylül ayında her güne bir yazı projesine katılma kararı aldım. Japon Kedi 'nin başlattığı bir blog projesi bu. Bense İyi geceler Küçük Joe ve Kahve İçer miyiz den gördüm. Velhasıl deneyeceğim. Uygulayamayacağım bir karar olmaz umarım.

 1 Eylül Cumartesi günü başladı ve biz cumartesi sabah erkenden -sabah 06.30 gibi - Bodrum'a gitmek üzere yola çıktık. Vedat Abi'ler Bodrum Askeri Kamp'ta tatil yapıyorlardı biz de Bodrum'da bir yerde kalır, gündüzlerimizi onlara geçirir, böylece bu yazın son havuz-deniz serüvenini de böylece bitiririz dedik.
 Giderken Bafa Gölü kıyısında kahvaltı yaptık, kahvaltı süresince göldeki ördekleri ekmekle besledik, mis gibi demlenmiş çay içtik. Benim böyle yol üzeri ,çok da uğrayanı olmaz diye düşündüğüm yerlerde  beklentim çok düşük oluyor. Önyargı işte ben de bolca var olan. Beklediğimin çok üstünde temizliği ve tazeliği çok içime sinen bir kahvaltı oldu.
 Bodrum'a ulaşınca otelimize hiç uğramadan kampa giriş yaptık . Çocuklar çok mutluydu ben de öyle. İyi geldi bana . Bodrum'u zaten nedeni bilinmez bir şekilde çok severim .Nedeni bilinmez dedim çünkü öyle bir hatırası var ,oranın yeri benim için ayrıdır falan diyeceğim bir durum söz konusu değil Bodrum'u koşulsuz seviyorum ben.
 En son 2012 yazında gitmiştik. Duru daha 2,5 yaşındaydı. Yine kampa uğramıştık o tatilimizde de. Yol boyunca Duru'nun o yıl orada çekilmiş fotoğraflarına baktım. Bir nevi anı tazeleme olduğu için de güzel geldi bana. Bu kez Arda da bizimleydi. O yıllarda ancak bebek arabasında yatabilen Pelin kocaman bir kız olmuş, Duru ile iki kuzen özgürce dolandılar etrafta.




Cumartesi gecesi geç vakip otelimize gidip, uyuduk. Pazar günü kahvaltımızı yapıp hemen kampa geri döndük, öğleden sonra ise zar zor vedalaşarak, hatta neden bu kadar erken gidiyoruz ki diye yapılan kaprislere katlanarak yanlarından ayrılıp evimize döndük. Güzel bir kapanış yaptık özetle.

1 Ağustos 2018 Çarşamba

Yaz Tatillerimiz

 Her yaz şöyle bir düşünürüm biz hangi yaz nereye gitmiştik ,nerelerde tatil yapmıştık, o zaman Duru kaç yaşındaydı vs vs...
 Artık mini bir liste hazırlamaya karar verdim. Malum zaman geçtikçe , yıllar uzadıkça hatırlayamadıklarım artacak. Bir ara zaman bulduğumda bu yıllara ait en azından birer sembolik fotoğrafta eklemek istiyorum. Böylece yıllar içindeki değişimimizi de  tek bir sayfada görebiliriz.


2008 : Düğün + Çıralı'da balayı (Sinan ve ben)
2009 : Duru'ya hamile + İstanbul gezisi (Sinan ,ben ve karnımda Duru - Filiz'in nişanı bahanesi ile)
2010 : Duru 8 aylık + tatile çıkmadık . (Ufak bir Balıkesir hafta sonu gezisi )
2011 : Duru 1,5yaş + Seferihisar tatili (Annem ,Meltem ,ben ve Duru, maalesef Sinan'ın izni yoktu)




2012 : Duru 2,5yaş + Bodrum tatili (Sinan ,ben ,Duru ve Meltem)
2013 : Duru 3,5yaş + Antalya/Side-Von Club tatili (Sinan ,ben ,Duru ve Meltem)
2014 : Duru 4,5yaş + Antalya/Side-Von Club tatili (Sinan ,ben ,Duru ve Meltem ,bir de karnımda Arda)
2015 : Duru 5,5yaş + Arda 8 aylık +tatile çıkmadık. (yaklaşık 10 günlük Balıkesir tatili,ben ve çocuklar, maalesef Sinan'ın yine izni yoktu)
2016 : Duru 6,5yaş + Arda 1,5yaş +Kuşadası-Kuştur (Sinan ,ben ,Duru ve Arda)
2017 : Duru 7,5yaş + Arda 2,5yaş +Antalya/Kemer-Ulusoy Holiday Club (Sinan ,ben ,Duru ,Arda ve Meltem )
2018 : Duru 8,5yaş + Arda 3,5yaş + Antalya/Side-Von Club tatili (Sinan ,ben ,Duru ve Arda)
 Kısmetse bu yıl ki tatil planımız bu ,bu kez Arda karnımda değil yanımda. Duru burayı çok sevmişti. Hatta 2 yıl üst üste aynı yerde tatil yapma nedenimiz Duru'nun sürekli bunu dile getirmesiydi. Bakalım Arda da beğenecek mi?

Not-1: 2018 tatili için ayrı bir yazı yazacağım mutlaka.
Not-2: Bir ara eski tatillerden en az birer fotoğraf ekleyeceğim ki evrimimizi görelim ailecek. (Tabii bunun için önce o fotoğrafları kaydettiğim yerleri bulmam gerekiyor. Burada da yine tembelliğim devreye giriyor.)

Annemin Doğumgünü

 Bir süredir karmaşık ve yoğun duygular yaşıyoruz. Belirsizlik insanı arayışlara sürüklüyor ve bu arayışlar bazen insanı çok farklı yollara sokuyor ve sonucunda da çok geriyor.
 Neyse uzun sıkıntılı bir süreçten sonra pazartesi akşamı doktor ile görüştükten sonra içimize su serpildi ve normal hayatımıza devam edebilir bir hal aldık.
 Dün annemin doğum günüydü . Akşam bizde kalırsan sana browni yapabilirim dedim. Çocuklar kalması için ısrar etti ve o tabii kek ve türevlerine hayır diyemediği için bizde kaldı.
 Duru bir anda bir organizasyon hazırlığına girişti. Anneannesine yazılı, çizili hediyeler hazırladı. Gelip ışığı nasıl kapatacağımızı , nasıl sürpriz yapacağımızı kulağımıza anlatıp durdu. Bu arada bir ara gelip kulağıma ''Anneannem kaç yaşına giriyor'' dedi. Anneannesinin bundan pek hoşlanmayacağını söyleyince de '' 50 nasıl iyi mi? '' diye sordu. ''Çok iyi'' dedim .
Odasına gidip, kartondan ''50'' rakamı kesip, kürdana yapıştırmış. Onları pastanın yani browninin üzerine taktı ve annem mumları öylece üfledi. Dilek de dilemiş midir bilmiyorum tabii .





Annemin kucağında ise Duru'nun onun için hazırladığı kartondan yelpaze var. Annem elinde sürekli bir dergi veya kartonla dolaştığı için çocuk, oldukça işe yarar bir hediye hazırlamış. Üzerine de ''Anneanne-cikko Sonsuz'a kadar kafadarız'' yazmış. Bu arada sonsuzu sonsuzluk işareti yaparak anlatmış. Bir yandan hiç anlaşamıyorlar, bir yandan birbirlerini çok seviyorlar. Aslında anlaşamama nedenleri Duru'nun anneannesinin hep Arda'ya hak verdiğini düşünmesi yani bir nevi tatlı bir kıskançlık ,bir iç burulması.

29 Haziran 2018 Cuma

Hangi Üniversite ?

 Yoğun bir siyasi zehirlenme yaşadığımız şu günlerde artık politikadan uzak başka bir konumuz olsun diye LGS sınav sonuçlarına taktım kafayı. İş yerinden bir arkadaşımın kızı da LGS sonrası okul arayışı içinde olunca ben de konuya hakim olabileceğim kadar konunun içindeyim zaten.
 Duru bizim konuşmalarımızı duydukça ''yaaa ben çok korkuyorum'' dedi geçen akşam.
 ''Neden korkuyorsun ?'' kızım dedik. ''Üniversite sınavından.'' diye cevap verdi. Deli mi ne ?
 Neyse işte bütün gece aklında üniversite sınavı hakkında mı düşündü nedir sabah yaz okulu için servise giderken ,
Duru : Anne! Sence ben hangi üniversiteye gideyim ?
Ben : Nereden bileyim ,Duru cuğum buna sen karar vereceksin.
Duru : Hayır hayır öyle değil, ben okulu soruyorum , ne olacağımı değil .
Ben : İyi tamam da onu da sen seçmelisin .
Duru : Oxford'a ne dersin?
Ben : -kısa bir şok ve sessizlik- Olur da nereden çıktı şimdi Oxford ?
Duru : E biz Oxford yayınlarını okuyoruz ya ,ondan iyi olur diye düşündüm.
Ben : Tabi tabi iyi olur . Bir de Harward var istersen ?
Duru : Bir de Cambridge vardır değil mi?
Ben : Tabii Yale var ünlü, Canada istersen Toronto Üniversitesi var.
Duru : Türkiye 'de hangi okullar var peki iyi ?
Ben : Boğaziçi var , ODTÜ var.
Duru : Hımmm.


Muhabbet nasıl ? Çocuğum Oxford ta okumak istiyor ,daha bu yaşta kararını vermiş durumda.
Allah'ım ben o yaşta adını biliyor muydum acaba .



21 Mayıs 2018 Pazartesi

Haftasonunun Ardından ...

  Bu cumartesi günü 19.Mayıs olduğu için Duru'nun Bilsem kursu yoktu. Ramazan olduğu için de benim kahvaltı  yapma durumum yoktu. Böyle olunca da sabah Sinan çocukları alıp, babaannelerine kahvaltıya götürdü. Ben de uzun bir uyku çekebildim.
  Öğleye doğru Sinan ve Arda eve döndüler. Duru babaannesinde kalmak istemiş. Birlikte kurabiye yapacaklarmış. Biz de öğleden sonra hep birlikte uyuyup, uyanınca da Arda 'ya gözlük almaya gittik .
  Konunun bu kısmı benim için çok sıkıcı . Arda'nın 4-5 günlükken ,gece elinden eldiveninin çıkması ve tırnakları ile gözünü çizmesi dolayısıyla sağ gözünde bir hasar oluştu. Buradan sonrası benim için keşkelerle dolu karmaşık bir konu . Keşke tırnaklarını kesseydim , keşke eline eldiven yerine çorap geçirseydim ... Bunu fark edip , yaklaşık  1 -1,5 aylıkken doktora götürdük ama götürdüğümüz doktor , benim gördüğüm garipliği gördüğünü ama bunun tırnakla gözünü çizmesinden kaynaklanmasının söz konusu olmadığını söyledi. Bazen doğuştan böyle farklılıklar olabilir dedi.
Bir süre sonra içim rahat etmediği için tekrar doktora gittik ama yine benzer cevaplar aldık. O günlerde bir müdahale  edilebilir miydi ? Bir damla vs kullansaydı şu anki sorun engellenebilir miydi ? Bunlar da başka iç sıkan sorularım . Neyse böyle böyle günler geçti ve biz Ekim.2016 da Kaşkaloğlu Göz Hastanesi'ne gittik. Sağ gözünde astigmat olduğunu ,sol gözünde aynı sorun olmadığı için bunun genetik bir durum olmadığını ,kesinlikle gözüne yaptığı darbeden kaynaklandığını söylediler. Altı ayda bir kontrol etmeleri gerektiğini ,gözlük kullanması gerekebileceğini söylediler. İşteee o günden beri de gidiyoruz doktora ve bu gidişimizde gözlük verdiler. Çok üzgünüm çünkü bu kadar küçük yaşta kullanmanın çok zor olduğunu düşünüyorum.
Çocuklarda göz gelişimi 6 yaşını dolduruncaya dek devam edermiş ve şu an sağ gözünü çok kullanmadığı için gözü tembelleşmiş. 7 yaşına kadar gözlük kullanırsa ,sağ gözündeki tembelliği düzeltebilirmişiz. Hatta günde 2 saat sol gözünü de kapatırsak daha iyi olurmuş .Bu kısmı çok ütopik , ben gözlük taktırmayı başarabileceğimiz konusunda bile endişeliyken, günde 2  saat gözünü nasıl kapatırız???
  Bu kadar uzuuun bir özetten sonra ,cumartesi günü gözlük almaya gittiğimizi söyleyebilirim artık .
Gözlüklerimizi bir sonraki cumartesi alacağız ve zorlu süreç başlayacak.
Biliyorum şükretmem gerekiyor. Korneasına bir şey olmadığı için ve görme kaybı yaşanmadığı için .
Ama elimde değil,'' nasıl engel olamadım ,bu benim ilk çocuğum değil ki tecrübesizlik olsun '' diye diye beynimi kemiriyorum. Astigmat gözlükle geçecek bir sorun değil , gözlük sadece göz tembelliğini engellemek için .
Yani nasıl bir elini gözüne sokmaktır ki göz kapağından bile bir parça koparmış .Oradaki doku kaybı şimdi şimdi biraz doldu ve daha az belirgin hale geldi.
  Allah beterinden korusun demekten başka bir şey gelmiyor elimden.
  Hafta sonu dedim ama sadece tek bir konuya odaklandım , ne yapayım, dervişin fikri neyse zikri de o olurmuş.



14 Mayıs 2018 Pazartesi

Anneler Günü

 Anneler günü de dahil hiçbir özel gün çok da özel değil benim için . Kutluyoruz o ayrı. Ama mesela 23.Nisan da gösteri yapacak çocuğumun günü kadar heyecanlandırmıyor beni.
 Bu 23 Nisan da biz benim annemi , Serap Abla lar da Sinan'ın annesini aldılar ve hep birlikte kahvaltıya gittik. Sinan çocukların vermesi için iki ayrı hediye almış bana. Çocuklar hediyelerimi verdiler, günümü kutladılar.
 Buraya kadar her şey normal ama Duru bunu çok normal bulmamış olmalı. Çünkü kendisi benim için bir şey yapmak istemiş. Ve oyun hamurundan bu muhteşem çiçekleri yapmış. Gerçekten  muhteşemler .Hem gerçekten bir sanatçı tarafından yapılmış heykel kadar muntazam olduğu için hem de Duru kendi el emeği olmayan, kendi ruhundan bir esinti bırakamadığı bir hediyeyi kesinlikle
hediye kabul etmediği için .

 Duru'cuğum canım ,güzel kızım , bu naif yüreğin hep böyle kalsın. Hep böyle temiz kalpli ve iyi niyetli kal inşallah. Bu iyi niyet ,saflık ,kandırılma değil elbette kendini her koşulda koruyup, kollayabilen ama aynı zamanda da dünyanın en iyi kalpli ve üretken insanı olman en büyük dileklerimden biri...

Ciddi misin?

Arda bu ara çok düştü yine bana . Suratımı ellerinin arasına alıp, bana sorular soruyor romantik romantik.
''Anne sen beni özledin mi?''
''Evet çok özledim.''
''O zaman kızma!''


****


Herhangi bir konuda konuşurken ,
''Anne sen ciddi misin?''
''Ciddiyim.''
''Emin misin?''
''Eminim''
''Gerçekten mi?''
''Gerçekten''


Neden bu kadar teyid ediyor anlayamadım .Şimdi ben bu kelimeleri çok mu kullanıyorum diye kendimi gözleyeceğim.


****


Anneler günü vesilesi ile dün annemi de alarak kahvaltıya gittik. Kalabalık bir kahvaltıydı. Oradan dönüşte de çocuklarla birlikte babaanneme gittik. Arda halamın evinde bir yandan geziniyor ,bir yandan salona gelip bize bir şeyler söylüyordu. Bir ara geldi.
''Şeker Bayramınız kutlu olsun.'' dedi.
''Senin de Şeker Bayramın kutlu olsun'' dedik.
Bunun üzerine;
''Tamam o zaman gideyim de şekerleri getireyim '' dedi.
Babaannemin odasında şekeri düşer diye başucunda beklettiği şekerleri görmüş ve resmen onları yemek için güzeeeel bir yol yaptı kendine.



9 Mayıs 2018 Çarşamba

Arda Neler Söylüyor ?

 Arda bazen öyle şeyler söylüyor ki insan hayrete düşüyor. Bazen işe gidişimle ilgili sıkıntılar yaşıyor . Aslında anneannesi ile gayet iyi zaman geçiriyor hatta öyle ki bazen akşam annem evine gidince '' Anneannem neden evine gitti ama biz birlikte uyuyacaktık'' diye mızmızlanıyor. Yine de
sabahları ''Bugün tatil mi?'' diye sormasına engel olmuyor bu durum.
 Bugün mesela Duru' ya kızıp, söylendim okula giderken oyalandığı için .Arda hemen duruma el koydu,
''Anne sen ablama kızınca ben sinirleniyorum ve yeteeeer diye bağırmak zorunda kalıyorum'' dedi.
Bunlar hep benim sözlerim .Kendimi tutamayım ,söylediğim her şey gün gelip, bana dönüyor.


Tuvalet Eğitiminde Neredeyiz ?

 1 Mayıs itibariyle radikal bir karar alarak Arda 'da tuvalet eğitimine başladık. Bir süredir kafamızı kurcalayan ve nasıl halledeceğimizi bilmediğimiz bir konuydu bu . Arda çok net bir şekilde tuvalete veya lazımlığa tuvaletini yapmayı reddediyordu çünkü.
 O gün bez bağlamadık ve saat başı 10 dk. tuvalette oturttuk. Denemelerden birinde başarılı oldu. Gülen yüz stickerı ile ödüllendirdik. Banyoda fayansa yapıştırdık. Böyle böyle bugüne kadar ulaştık.
Uyanıkken kaçırmıyor ama her akşam yatarken şansını deneyip;
 ''Kulağına bir şey söyleyebilir miyim?'' diye soruyor. Sonra da,
''Dişimizi fırçalayıp , bezimizi takıp uyuyabilir miyiz?'' diyor.
''Hayır. Artık bez yok '' deyince dolapta kalmış 3 bezi bulup ,sinir krizi eşliğinde tek tek fırlatarak ,
''Var işte ,var,var'' diyor. Bezleri ortadan kaldırıp, kurtuldum. Yine şansını deniyor ama kriz olmuyor en azından.
 Bu kez de yatarken tuvaletim yok deyip, oturup oturup yapmadığı için ,yattıktan yaklaşık 1,5 saat sonra yatağını ıslatıyor.
 Bu da böyle bir süreç ve pes etmezsem kökten çözülecek diye umuyorum.
 Biraz daha sabır. Ama gerçekten sinir bozucu çünkü gecenin ikisinde çarşaf değiştirmek, Arda yı temizlemek ve o çarşafları yıkayıp, asmak insanı epey geriyor.

30 Nisan 2018 Pazartesi

23 Nisan ,Çocuklar ve Son Durumlar

  23. Nisan hakkında yazamadım burada. Bu yıl gösteriye Arda ile birlikte gittik. İstedim ki okul görsün, ana okuluna giden çocukların gösterilerini izlesin, zaten gitmeyi çok istediği okula olan isteği iyice artsın. Böylece okula başlamak için önündeki tek engel olan tuvalet alışkanlığını kazansın. Bugüne dek başarılı olabilmiş değiliz. Üstelik birbirimizi üzmek dışında bir kazancımız da yok.
  Neyse Duru ve sınıfı bu yıl Giresun yöresi halk oyunlarını oynadılar. Güzel bir gösteriydi. Duru yine üzülecek bir şey buldu ve başkasının yaptığı bir hata için ''rezil olduk'' dedi ve bu huyuyla annesine ne kadar benzediğini kanıtlamış oldu. Başkalarının hatalarından sorumlu hissetmek çok büyük bir yük . Umarım bu huyundan kurtulabilir.
 Öyleyse şuraya güzel bir kaç foto ekleyeyim de hatıramız tam olsun.




Birikmiş Challenge Yazıları 16-17-18/52

Hayatımda ilk kez bir challange a başladım ve pek başarılı olduğum söylenemez. İtiraf etmeliyim ki çok sıkıldım. Anlamsız gelmeye başladı bu sorular . Ama başladım bir  kere ...
16.Hafta ---- Daha az yapsam dediğim 5 şey ...
  1- Hayıflanmak yerine eyleme geçsem ve başladığım bu eylemi sonuna kadar götürsem. Şikayetçi olduğum konularda çok radikal kararlar alıp, harekete geçemememi sevmiyorum. Bir şekilde gaza gelip, harekete geçtiğimde ise ilk tökezlemede peşini bırakıp, '' ben beceremiyorum bu işi'' diyorum. Bu da bir çeşit tembellik işte.
  2-  Kendimi olduğum gibi kabul etsem ve sürekli eksiklerimi sıralamasam. Bu da 1. ile benzerlik gösteren ve çok daha az yapmam gereken bir özelliğim.
  3- Daha az kötümser olsam. Modumu yükseltip, herkese neşe saçtığım ve ortalıkta kendim dahil herkesin psikoloğu gibi dolaştığım günler artsa, artsa ve hiç bitmese ...
  4- Daha az tatlı yada abur cubur yesem .Artık sağlıklı beslenmeye karar verdim deyip, irademe hakim olamamak sinir bozucu oluyor.
  5- Daha az eleştirsem. Bazen Sinan ı bazen çocukları aşırı eleştiriyorum. Sinan ı eleştirdiğimde ,değiştiremeyeceğim için çok ısrarcı olmuyorum. Çünkü kazanılmış bazı alışkanlıklarını değiştirmeyeceğimden eminim ama çocukları doğru yöne kanalize edebilirim diye düşünüyorum ve sanırım gereğinden fazla müdahaleci oluyorum.


17.hafta --- Kendimle ilgili sevdiğim şeyler ...
  1- Alışveriş yapmayı sevmiyorum . Gerekmedikçe bir şey almaktan hoşlanmıyorum. Bu huyumla da gerçekten gurur duyuyorum.
  2- Kuaföre gitmeyi sevmiyorum . Özellikle katılmam gereken bir organizasyon yoksa yılda max. 2 kez gidiyorum kuaföre hatta bazı senelerde 1 kez kışa girerken gidip, kestiriyorum o kadar.
  3- Modum çok sık düşüyor ama sonra bir şekilde kaldırıyorum kendimi ayağa . Bu benim manik -depresif bir insan olduğumu kanıtlar ama yine kendi kendimi motive edebiliyor olmam güzel sanki.
  Başka da sevdiğim bir özelliğim yok galiba . Kitap okumayı severim , magazin peşinde koşmaktansa hep bir eğitici aktivite veya program peşinde olurum. Bunlar da sevdiğim özellikler ama
bir önceki haftanın konusundaki, daha az yapsam dediğim şeyler o kadar ağır basıyor ki, kendimi sevmek yerine yermeyi tercih ediyorum galiba hayatımda.


 18.hafta ---Heyecanlandığım bir şeyler ...
   Bu soruyu nasıl cevaplayacağımı bilemedim. Bol adrenalin falan değil kesinlikle . Bu tarz şeyler heyecanlandırır elbette ama buradaki sorunun olumlu yani isteyeceğim bir heyecan olarak sorulduğunu sanıyorum. O nedenle de tatile çıkmak ,yeni yerler görmek , güzel bir konsere gitmek gibi gezi ağırlıklı konular beni heyecanlandırır .

10 Nisan 2018 Salı

Şu Anda Ne Giyiyorum ? 15/52

Çok nadir olarak etek giyerim ben ve bugün o nadir günlerden biri.
Üzerimde yeşil pliseli bir etek ve üzerimde de aynı yeşilden beyaz çizgili bir tshirt var.
Bu sorunun amacını bilemedim hiç ama madem başladık bir işe tarihe böyle gereksiz bir not düşebiliriz.

Saklambaç


 

Dün akşam Sinan la Arda saklambaç oynuyorlar.

Sinan yummuş,sayıyor.

Arda : Nereye saklansaaam, nereye saklansaaam ?

           Babaaa nereye saklanayım?

Sinan : Mutfağa saklan .

Arda : Tamam deyip, mutfağa saklandı.

Sonra Sinan aramaya başladı.

Sinan : Arda nereye saklandııı ? Duru’nun odasına mı saklandı acaba ?

Arda : Hayııır . Burdayım.

Sonra çıkıp, sobe sobe sobe diye bağırıyor.

Veee bunun adına da saklambaç diyor.

Komik çocuk yaa .

 

Akılda Kalan Bir Rüyam 14/52

Bu tarz bir rüyam vardır elbet yani gördüğüm günlerde beni pek çok etkileyen ama şu an aynı etkiyi vermiyor ki hatırlayamıyorum.
 Çocukken yani en fazla 7-8 yaşlarındayken sürekli gördüğüm ve beni çok heyecanlandıran aslında korkutan bir rüyam vardı. Hep çok gergin uyanırdım. Şimdi düşününce mantığını çok anlayamasam da bir uzay aracı vardı ,uçan daire gibi bir şey. Onu çalıştırmak için de içine sürekli çiğneyip sakız atmamız gerekiyordu. O yüzden rüyamda çılgınca bir hızda sakız çiğniyor ve bir şekilde araca yakıt
olarak atıyordum. Günlerce art arda aynı rüyayı gördüm. Rüyalarda çok da mantık aramamam lazım belki ama bu rüyanın kesinlikle bir anlamı ,bir şeylerle bir bağlantısı vardı.

30 Mart 2018 Cuma

Herhangi Bir Konuda Kendimi Tutmama Neden Olan Şey Nedir ? 13/52

 Genel olarak bağırıp, çağıran ,hakkını arayan bir tipim. O yüzden pek kendimi tutmam yani tutmazdım. Hep öyle oldum bu yaşa kadar ama yıllar geçtikçe biraz duruldum diyebilirim.
 Eskisi kadar güçlü yada tuttuğunu koparan biri değilmişim gibi geliyor bazen şimdilerde. Bunun adı olgunlaşma mıdır yoksa yorulma mıdır bilemiyorum. Bildiğim tek şey artık daha az mücadele ederek elde etmek ve o elde ettiğim kadarıyla mutlu olmak.
 İçinde yaşadığımız koşullar beni çok sinirlendiriyor aslında. Bundan yıllar önce çok daha kötü koşullardayken kazanılmış hakların ,şimdi o kazanılmış haklarını kullanan geri kalmış zihinler tarafından gasp edilmesi fena halde canımı sıkıyor, içimi acıtıyor. Ama biliyorum ki kendimi tutmayıp, tepki vermem hiçbir işe yaramayacak. Çünkü tek başına başarılabilecek bir şey değil bu .
Ekip işi, toplum işi. Bu konu oldukça sosyolojik bir konu.
 Hayatımın sadece beni ilgilendiren kısmına gelirsek ise beni bugüne dek bir şey yapmaktan alıkoyan tek şey rezil olma korkusu oldu. Bunun son derece yanlış ve kısıtlayıcı olduğunu biliyorum .
Kime rezil olmak bu kadar ürkütür bir insanı ?  El alem fikri neden bu kadar büyük ki zihnimde ?
Hem el alem dediğim o  insanların düşüncelerinin ne kadar sığ olduğunu ,bence toplum için ne kadar da faydasız olduklarını düşünmüyor muyum hep ? Ee o zaman nedir bu onları bu kadar ciddiye alış ?
İşte bu da benim bireysel tez konum. Aslında hepimizin bireysel tez konusu. Genele yayılan davranışların normal kabul edildiği bir dünyada sığ düşünceli o genele yayılmış insanların algıları ve tepkileri de normal kabul ediliyor. Hal böyle olunca da bizim gibi enine boyuna düşünen insanlar kendilerini böyle bir çıkmazın içinde buluveriyorlar.

Sevdiğim Yerler 12/52

 Sevdiğim yerler çok fazla çünkü ben yeni yerleri seviyorum ve onlar da haliyle benim bitiremeyeceğim kadar fazla.
 Sokakları güzel ,temiz , eski mimariye sahip evler ve dükkanlarla dolu her türlü yerleşim yerinde saatlerce dolaşabilirim. Yorulunca o çok sevimli dükkanlardan birine girip, bir çay içip, bir şeyler
atıştırıp, sonra kaldığım yerden devam edebilirim.
 Moda'daki cafeleri ,sokakları çok severim. Gerçi son zamanlarda sanırım oralarda şantiyeye dönüşmüş ama özlerim zaman zaman o sokakları.
 Safranbolu sokaklarını , Şirince sokaklarını , Kaz dağlarındaki köyleri severim. Huzur dolu gelir, bir rüyada gibi gezinirim oralarda.
 Bunlar dışında henüz gitmediğim görmediğim ama seveceğimden emin olduğum dünya kadar dünya köşesi olduğunu da hissediyorum. Keşfetmek ve şaşkın bakışlarla gözlemek çok büyük bir keyif veriyor genel olarak bana.

13 Mart 2018 Salı

Şu Andaki Müzik Listem 11/52

  Benim hiçbir zaman müzik listem olmadı. Sevdiğim müzikler oldu, daha fazla sevdiklerim oldu, kesinlikle tahammül edemeyeceklerim oldu ama bir müzik listem olmadı. Çünkü kulaklıkla müzik dinlemeyi sevmiyorum. Sakin sakin arka fonda çalmalı müzik benim için. Bazen de çok coşmak istiyorsam yüksek sesle ama yine arka fondan gelmeli. Kulağım içindeki o beni son derece rahatsız eden kulaklıktan gelmemeli. E hal böyle olunca da müziğe sürekli ulaşabilen biri olamıyorum doğal olarak. Açık ofiste çalışan bir insan olarak, herkesin kendi zevkine göre sakin sakin müzik çaldığı bir ortamın bir noktadan sonra uğultulu bir ortam olacağını biliyorum. Bu yüzden de iş yerinde pek tercih etmiyorum müzik dinlemeyi iş yerinde.
 Yine de aklımda çalan müzik listesini şu şekilde sıralayabilirim.
 *90ları dinlemeyi çok severim. Bana gençliğimi hatırlatır. O günlerde hiç sevmediği düşündüğüm yada dalga geçtiğim şarkılar bile beni alııııp çok başka yerlere götürür.
 *Dur bir sanatçı veya grup seçeyim de bütüüün şarkılarını şöyle bir dinleyeyim dediğimde ise aklıma ,
Candan Erçetin , Fatih Erkoç, Nazan Öncel , Model ,Sıla, Duman gelir . Bazen değişkenlik gösterir bunlar ama genelde ilk bunlar gelir aklıma.
 *Bazen de klasik müzik kulağımı iyileştirme gayreti içine girer ve seçtiğim bir sanatçının tüm eserlerini duyar duymaz tanıyabilmek için bir yandan ruhumu dinlendirir bir yandan da bir nevi ders çalışır gibi klasik müzik dinlerim .
 İşte müzik ile münasebetim böylesine karmaşık bir o kadar da sakindir benim.

Dünyayı Nasıl Görüyorum? 10/52

  Dünyayı hiç iyi ,hiç güzel ve hiç adil görmüyorum. Bu konu üzerinde çok fazla düşününce de inanılmaz bir karamsarlığa kapılıyor ve mutsuz oluyorum. En iyisi dünyanın güzellikleri görmek ve kendi küçük dünyanda sakin sakin yaşamak diyorum bu mutsuz anlarımdan çok yorulduğumda. Sonra bu da insanlık değil ki insanlar ne hallerde yaşamaya çalışıyor diyorum. Sonra yine aynı mutsuz döngüye giriyorum. Yani bir öyle bir böyle karmaşık bir ruh haliyle görebildiğim kadar iyi yanlarını görmeye çalıştığım bir dünya var karşımda.
 Görmek istediğimse , herkesin birbirine zarar vermeden sakin sakin yaşadığı , geleceğinden endişelenmediği , en önemli güvenlik ilkesi olan yaşamına devam etme hakkından mahrum kalmadığı bir yer.
 Tüm bunları düşünürken aklıma gelense Zülfü Livaneli'nin Son Ada kitabı.
 Bu düşüncenin üstüne ise söylenecek pek bir şey kalmadığı.

12 Mart 2018 Pazartesi

Bir Çocukluk Anım 9/52

 Şu an itibariyle 11.haftadayız ve ben her zamanki gibi her hafta bir yazı yazmayı yine beceremedim. Kaç kere niyetlendim ama hep erteledim. Şimdi bir oturuşta 9. , 10 ve 11. haftanın yazılarını bir avazda yazacağım.
 9. haftanın konusu bir çocukluk anımızdı. Aslında galiba ne yazayım diye düşünürken oyalanıp, bıraktım işin peşini ben.
 Genel bir özet geçebilirim çocukluğumla ilgili. O yüzden bir kaç anıdan oluşan bir potpori sunayım size.
 * Öncelikle ben başkalarının yaptığı saçmalıklardan bile utanabilen bir kişiliğim. İlk okulum Kemal Atatürk İlkokulu idi.  İzmir Agora antik kentine yürüyüş mesafesinde, hatta biz bile sınıfça birbirimizin omzuna ellerimizi uzatıp, sıra olarak buraya geziye gitmiştik. Bu antik kentin yakınında olması dolayısıyla çok sayıda turist gelip geçerdi bu okulun çevresinden . Okul yokuşta olduğundan ,yokuştan çıkarken bahçesi çukurda kalırdı ve biz teneffüsteyken bahçe demirlerinden turistler bahçeye doğru bakarlardı bazen. Bazı çocuklar da çocukça bir sevinçle ''hellooo '' diye bildikleri tek İngilizce kelime ile selam verirlerdi onlara. O an yaşadığım utancı anlatmama imkan yok. O yüzlerce çocuğun olduğu bahçede sanki bir anlığına yer yarılır ve ben içine girerdim. Saçma biliyorum ama bu özelliğim yıllarca evrile evrile benimle yaşamaya devam etti. Bu saçmalıksa bile -ki belki sadece bir çocuk sevincidir ,ben yapmıyorum ki o saçmalığı. Ne diye utanıyorum belli değil.
* Bir başka anım daha ilkokula başlamadan önceye dayanıyor. Bir turuncu taburem vardı. Bazen onu sokağa çıkarıp, oynuyordum. O gün oynadıktan sonra eve sokmamış, kapımızın önünde bırakmıştım.
O zamanlar apartman olarak adlandırmadığım apartmanın içine koymuştum ama. Sonra kapımız çaldı. Kapıyı açında tanımadığım bir teyze, bir eliyle yine tanımadığım bir çocuğun kulağından tutmuş -tutmak ne kelime çekmiş hatta o kadar çekmiş ki çocuk o tarafa doğru uzuyor gibi görünüyordu, diğer eliyle de benim turuncu taburemi tutmuş getirmişti. Oğluna bir güzel ders vermişti, kimsenin bir şeyini almaması konusunda.
* Bir de ben çocukken anneannemlere yakın otururduk. Hafta sonları çok erken kalkar ,annemler uyurken sessizce evden çıkar onlara giderdim. Kalabalıkta kahvaltı yapmayı çok severdim. Onlarla kahvaltı yapar, uyuyan dayımı kandırıp, ondan para tırtıklar ve sonra da bakkaldan bulmaca eki olan en az 6-7 tane gazete alırdım. Aysel Teyzem ile o bulmacaları  yapar yada yaptığımı zanneder öğlene doğru da Selma Teyzem eşliğinde eve giderdim. Annem kızmasın diye her seferinde teyzem götürürdü beni eve.
 İşte çocukluk anılarımdan bir kaç küçük örnek.



7 Mart 2018 Çarşamba

Arda Resim Yapıyor

 Arda dün akşam ilk kez resim yaptı.
 Şu mıknatıslı tahtalara bir şeyler çiziyordu. Kareler ,çizgiler vs. Aaa ne güzel ,aa ne güzel diye biz de destekliyorduk ki bir anda bir resim gördüm o tahtada . Gözlerime inanamadım çünkü bu bir ilk . Ağzı , yüzü olan bir insan çizmiş . Bayıldık bu resme ve hemen fotoğrafını çektik. Nasıl güzel güldü ve poz verdi. Bir şeyi başarmış olmak ve beğenilmek çok hoşuna gitti.
 Sonra yanıma oturdu ve ilk yaptığı resmi silip bir kez daha çizdi. Çizerken de neler yaptığını anlattı.
* Şimdiii bir daire çizelim. (Çizdi .)
* Şimdiii gözlerini çizelim. (Dairenin içine iki nokta koydu.)
* Şimdi de ağzını çizelim. (Ağız kısmına bir yarım daire çizdi.)
* Şimdi dee burnunu çizelim. (Dairenin tam ortasına bir nokta koydu.)
*Şimdi bacaklarını çizelim. (Dairenin altına iki çubuk bacak çizdi)
*Şimdiii kollarını çizelim. (Dairenin iki yanına iki çubuk kol çizdi.)
*Vee şimdi dee omuzlarını çizelim. (Kolların üstüne birer tümsek çizdi.)
Bunları bitirince çok güzel ,kolu bacağı, ağzı yüzü olan bir daire çıktı ortaya. Ama her yaptığının fotoğrafını çekmemizi beklemesin diye fotoğrafını çekmedim.
 Neyse anlattıklarımı unutmamanın en iyi yanı şöyle şirin bir fotoğraf eklemek.
 
 



26 Şubat 2018 Pazartesi

Bir Garip Pazar Günü

 Bir garip pazar günü dediğime aldanıp da her pazarımızın atraksiyonlarla dolu ,birbirinden çok farklı pazarlar olduğunu sanmayın sakın. Bu pazar evden dışarı çıkmama eylemi yaptık resmen.
 Hadi bu benim için çok farklı bir durum değil ama çocuklar için hatta en çok da Sinan için oldukça farklı bir durum. Ben genellikle cumartesi günlerinde bir program yapıyor olduğum için pazar günleri ev işleri ile uğraşarak geçiriyorum ama Sinan haftalık alışverişi pazar günü yapıyor ve bu alışveriş sırasında en azından Arda'yı yanında götürüyor ki çocuk bir açık havada yürüsün, bir sokakta nefes alsın.
 Bu hafta alışverişi de cumartesiden halledip, yarın evden dışarıya çıkmayacağım dedi Sinan. E cumartesi günü de babaannemler bizde olduğu için dışarı çıkamadık Arda ile ben. Yani garipten ziyade bunaltıcı diyebileceğimiz bir hafta sonu oldu Arda için.
 Bütün gün iş güç derken çocukla çok fazla ilgilenemediğimizden akşam hep birlikte biraz kudurduk.
Koltuğun kırlentleri ile yastık savaşı yaptık ailece. Çocuklar çok eğlendi. Arda yastık darbesi ile yalpalayıp yere düşüyor ve tam kalkarken bir diğer yastık darbesiyle yine yere yuvarlanıyor ve bu arada gülmekten katılıyordu. Güzel bir aktivitenin sonunda ,kan ter içinde koltuğa oturdu ve ,
 '' Anne bak saçlarım sırılsıklam ıslandı, köfte gibi oldum.''
 Bunun üzerine ben katıldım gülmekten ve Sinan'a Arda'nın söylediğini duymadığı için anlatmaya başladım. ''Biz sucuk gibi olmuşsun diyoruz ya Arda da köfte gibi diyor'' diye.
 Arda bunu duyunca ''Tamam ben de sucuk gibi diyeyim'' dedi.
 '' Anne bak saçlarım sırılsıklam ıslandı, sucuk gibi oldum.''
Bazen çok güldürüyorlar beni. Çok eğlendiriyorlar, çok gurur duymama neden oluyorlar, çok, çok, çok hissetmemi sağlıyorlar bir çok şeyi. Ama bazen de çok sinirlenmeme neden oluyorlar. O kadar çaresiz hissediyorum ki kendimi ,böyle olunca da daha saldırgan olup, daha çığırtkan oluyorum.
Zaten Duru' nun benim için yazdığı akrostiş şiire bakınca bana karşı olan hisleri beni acıtacak kadar netleşiyor gözümün önünde.
Tüm aile için bir şeyler yazmış ama benim için yazdıkları oldukça manidar ve bir o kadar da gerçek.











Arda'dan İnciler

 Cumartesi günü misafirlerim vardı. O yüzden de cuma akşamından başlayarak sürekli bir koşuşturma içindeydim.
 Akşamdan salata için börülce haşladım , yeşillikleri yıkadım. Tatlı için Kemalpaşa tatlılarını şerbetledim. Enteresan bir tatlı yaptım. İçinde Kemalpaşa tatlısının topçukları olan pamuk prenses tatlısı. İki tatlıdan bir tatlı yaptım ama toplamda bir tatlılık şeker kullanarak kendi çapımda günah çıkardım.Tatlı yemeye ara vermiş ve mümkün olduğunca hamur işlerinden, ekmekten, pilavdan ,makarnadan uzaklaşmışken misafir gelmesi gerçekten çok kötü bir durum. Bütün gidişatı sekteye uğratıyor. Çünkü sadece misafirlerin yanında atıştırmakla kalmıyor, onlardan sonra kalanları birkaç gün daha tüketmeye devam ediyor insan.
 Neyse işte ben böyle ikramdı, evdeki yayıntıları oraya buraya tıktı uğraşırken Arda ortalarda dolaşıyor ve şu repliği tekrar ediyordu.
''Off ben artık aşık olmaktan çok sıkıldım. Bir daha hiç aşık olmıycam , ben artık ateşli olucam ,aşık olmıycam .''
 ''Aşık olmak ne demek ?''diye sordum,cevap yok. ''Neden sıkıldın ? '' diye sordum ,cevap yok.
''Bunu nerden duydu?'', ''Ateşli olmak ne demek ?'' bunları da merak ettim ama sormadım. Nasıl olsa bunlara da cevap vermeyecekti.




Hayatınızı Etkileyen Bir Kitap 8/52

Hayatımı etkileyen ,beni bir yönden alıp, başka bir yöne yönelten bir kitap oldu mu emin değilim ama eğer bu denli etkileseydi emin olurdum herhalde. Ama okuduktan sonra uzunca bir süre etkisinden kurtulamadığım kitaplar oldu. Her gözümü kapattığımda yada sessiz kaldığımda bitirdiğim o kitaplardan sahneler canlandı gözümün önünde.


Okuma sırası ile yazarsam ,bunlar;
1. Alexandre Dumas - Kamelyalı Kadın
2. Zülfü Livaneli - Serenad
3. Sebahattin Ali - Kuyucaklı Yusuf


Ben genel itibariyle yazdıklarından, izlediklerinden çok kolay etkilenen ve hemen gözünden yaşlar süzülüveren bir tipim. O yüzden eminim çok daha fazla kitap beni etkilemiştir ama dediğim gibi hayatımı etkilememiştir eminim.

Beni Geren Endişelendiren Bir Şey 7/52

 Alt tarafı haftada bir günden 52 hafta bir şeyler yazacağım şuraya ,onu bile beceremedim.
İki hafta rötarlı olarak yazıyorum 7. haftanın konusunu.
 7 haftanın konusu ; sizi geren ,endişelendiren bir şey .
 Beni içinde yaşadığımız dünya çok endişelendiriyor. Çemberi biraz daralttığımda ise içinde yaşadığımız ülke diye cevap verebilirim bu soruya. Haber izleyemiyor, gazete okuyamıyor, twitter takip edemiyorum. Sakin sakin instagram takiplerim vardı .Onlar bile artık gayet haklı olarak gündem ile ilgili paylaşımlar içerdiği için daha az takip eder oldum .
 Bu tavrımın hiç doğru bir tavır olmadığını , gözünü kapatmanın ve kulaklarını tıkamanın ne kendine ne çevrene bir faydası olmadığını elbette biliyorum. Ruh sağlığım ise gündemi sarsan korkunç haberleri kaldırmıyor. Aklım almıyor insanların nasıl bu kadar kötü olabildiğini.
 Bu yazıyı yazarken bile içim sıkılıyor , beynimin ister istemez yönlendirildiği haberlere.
 Kısa kesmek en iyisi. Beddua etmek istemiyorum ,Allah ıslah etsin demek istiyorum sadece. Islah olmayacaklarsa da yok olsunlar. Dünyanın temizlenmesi şart.

6 Şubat 2018 Salı

Bu Haftanın En Güzel Hadisesi 6/52

 Bu haftanın en güzel hadisesi nedir sorusunun cevabı henüz yok bende. Çünkü bugün daha haftanın ikinci günü ve haftanın nasıl güzelliklere gebe olacağını bilemeyiz.
 Şu an itibariyle hayattayım, sağlıklıyım, sevdiklerim de öyle diye cevap veriyorum bu soruya.
 Ama yarın belki de güzel bir olay olur ,çok sevinir çok mutlu olurum ve sizinle de paylaşırım .

 Dün akşam çocuklarla yalnızdık. Bir yandan bir köşeye çekilip , kitap okumak istiyorum, bir yandan çocuklarla ilgilenmem gerekiyor. Zaten bütün gün evde değilim bari evde olduğum zamanlarda çocuklarla iletişim halinde olmalıyım diye içim içimi yiyiyor. Ama bu iletişimin oyun olmasını istemiyorum çünkü oyunbaz bir insan değilim ve oyun oynarken sıkılıyorum. Bu hep böyleydi ,yeni kazanılmış bir alışkanlık değil yani benim için.  Ben çocuklarla zaman geçirirken en çok kitaplardan faydalanıyorum ,bir de kağıt-kalem eşliğinde yapılan aktivitelerden. Kitap okuyorum onlara yada en fazla isim-şehir-hayvan oynayabiliyorum Duru'yla. Bazen televizyon da izliyorum onlarla ama izlediğimiz hakkında, yorum yaparak ve konuşarak izliyoruz.
 Neyse işte böyle uzun bir detay verdikten sonra konuya dönebilirim. Dün akşam çocuklarla yalnızdık. Televizyonu kapattım . ''Haydi herkes eline kitabını alsın. Kitap okuyacağız bu akşam '' dedim. Arda ''Ben bilmiyorum sen oku'' dedi. Ben okurken bazı yerleri benden önce okudu . Ezberlemiş kitabın büyük bir bölümünü. Çok hoşuma gitti. Duru da böyle okuduğumuz kitapların bir satırını bile atlasam '' öyle değil, böyle , eksik okudun, atladın'' diye müdahale ederdi. Arda'nın Duru kadar olmasa da kitaplara ilgisi arttı. Daha da iyi olacak. Bak işte bu da bu haftanın güzel bir olayı olarak yorumlanabilir.
 Ne oldu da söyledim bilmiyorum ama dün Arda'ya ''Seni yerim'' dedim.
Arda ''Beni yiyemezsin . Ben bir insanım . Sen yanlış öğrendin galiba.'' dedi.
''Galiba'' nın ilk a sını uzatmadan söyledi. Çok komikti ve ben gerçekten yemek istedim Arda'yı.
 Ben dün akşam başladığım kitabımın büyük bir kısmını okudum. ''Şu Hortumlu Dünyada Fil Yalnız Bir Hayvandır!'' 'ı okuyordum.
 Duru ise dün akşam ''Kraliçeyi Öldürmek'' diye bir kitabı okuyup, bitirdi. Takdir ve tebrik ediyorum kendisini .
 Arda için de  ''Dinozor Hikayeleri'' kitabının bazı bölümlerini ve en sevdiği kitap olan ''Eyvah,Kalbim Kırıldı'' yı okuduk.
 Verimli bir akşamdı.
 Ta ki yatarayak yedikleri onca meyveye ve içtikleri birer bardak süte rağmen acıktık deyip, akşamın on buçuğunda makarna yemek istemelerine dek. Ben tatilde pervasızca yemiş olmamızdan mütevellit düz itibariyle yediklerime içtiklerime dikkat etmeye karar verdim ve bu kararımı Duru ile de paylaştım. Duru'nun da ekmek,hamur işi ve abur cubur olayını biraz azaltmasını istemiştim. Ama akşam işten geldiğim andan itibaren çocuk, kitapta, televizyonda hep algıda seçicilik yaşayarak, sandviç , mısır gevreği vs vs her türlü yiyeceği gördü. Kaçınılmaz son olarak da gereğinden fazla yiyerek  uyudu . Ben de bağırıp, çağırıp yattım. Gecenin sonu başladığı gibi sempatik bitmedi yine.

30 Ocak 2018 Salı

Cips ,Kola ,Kilit

 Duru'nun okuldan öğrendiği ve üzerimizde çok sık kullandığı bir ritüel var. O kadar sık kullanıyor ki bu bir işkence olmaya başladı bizim için. Bir yandan da o kadar eğleniyor ki engellemek istemeyip, biz de müdahil oluyoruz zaman zaman.
 Meltem'e de yaptı bunu dün akşam. Meltem anlamadı tabi doğal olarak. Sonra Meltem'e anlatmaya başladı detaylarını. Bize de çok sefer anlatmıştı ama ben muhtemelen arada sıkılıp, dinlemediğim için tam anlayamamışım. Dün tam olarak anladım. Şöyle ki,
 *Aynı anda bir şey söylediğimizde ''cips,kola,kilit'' diyor. Böyle deyince herhangi biri senin adını söyleyene kadar konuşamıyorsun.
*Aynı anda bir şey söylediğimizde ''cip,kola,kilit,kilit bende'' derse sadece O senin adını söyleyene kadar konuşamıyorsun.
*Bir deee aynı anda bir şey söylediğimizde ''cip,kola,kilit,kilit bende ,ayna'' derse sadece O senin adını ve soyadını 3 er kez söyleyene kadar konuşamıyorsun.
 Yaaa öyle basit şeyler değil bunlar. İlk dinleyişte anlamamış olmamız da gayet normal .
 Duru bunu yaptığında, ardından hemen Arda nın da gülerek ,hatırladığı kadarıyla bunları tekrar etmesi ve sonra hep birlikte bu fenalık geçirdiğimiz ritüele gülmeye başlamamız ise paha biçilemez.
 İyi ki varsın Duru . Gerçekten hayatımıza renk katıyorsun.

Ben de Bir Lulu'yum


  Bugün Ayşe'nin Kozası bloğunda bir yazı okudum. ''Ev Köpeği '' başlıklı .Onca eğitim almasına rağmen patlayıcıları koklamayı reddeden Lulu isimli köpeğin CIA tarafından işten çıkarılması konusunda yazılmış.
  Sevgili Ayşe çok güzel bir bağlantı kurmuş BBC de yayınlanan bu haberi okuduğunda. Hislerime tercüman olmuş. Ben bu yazıyı bireysel olarak okusaydım kuvvetle muhtemel bu bağlantıyı kuramayacaktım.
 Konuyla ilgili hislerimi de şu şekilde özetleyebilirim sanırım.
 38 yaşıma geldim. Tam olarak ne olmak istediğimi ben bulamadım şahsen. 2 yıl kadar evde oturdum çünkü ilk çocuktaki vicdan azabından kurtulmalı ve ikinci çocuğuma kendim bakmalıydım bir süre. Evdeki ilk sene fena geçmedi ama ikinci sene çok sorguladım hayatı. Yıllardır istediğim şey buydu ama işte elde edince de mutlu olamamıştım. Sonra iş arayışlarına başladım, girişimci olup, esnek çalışma saatleri ile bir şeyler yapmak istedim. O kadar düşündüm o kadar düşündüm ki zaman zaman beynim yanıyor gibi hissettim. Sonunda kaldığım noktaya geri dönüp, yıllarca çalışıp tecrübe edindiğim işime geri döndüm. Yaklaşık bir buçuk yıldır yeniden çalışıyorum ve yine devrelerimi yakmaya başladım gibi. Şimdi eskisi kadar hevesli değilim evde oturmaya, çünkü o süreci ne kadar sancılı geçirdiğimi henüz unutmadım ama burada olmak da mutlu etmiyor beni. Seçim yapamıyorum. Zamanımı ne için geçirmek istiyorum neyi değiştirmeliyim vs vs.. Off cümlenin sonu yok, bağlayamayacağım galiba . Hislerimiz karşılıklıdır eminim bir çoğumuzun.
 Sevgiler.

29 Ocak 2018 Pazartesi

Arda'nın Kelimelerle İmtihanı

Arda'nın Babamın Adına Enteresan Bakışı


Geçen akşam Arda yerde arabaları ile oynarken bir anda sordu;
Arda : Anne benim bir dedemin adı Hamza , öbür dedemin adı neydi?
Ben : Neydi annecim ?
Arda : Neydi ?
(Eğer sorduğu soruya soruyla cevap verirsen , O da soruyla cevap verir ve bu diyalog sabaha kadar yada sen çatlayana kadar sürebilir )
Ben : Bülent , annecim .Diğer dedenin adı Bülent'ti.
Arda : Anladım. ''La Bülent'' .


Arda'nın bunu Alaluna kıvamında söylediğini hiç sanmıyorum. Ancak ''labirent'' ile karıştırmış olabileceğini tahmin ediyorum.


****


Eyalet mi ? Ben korkarım !!!


Duru televizyonda izlediği Amerika'da fırtına ,kasırga haberinin ardından sorulara başlamış.
(Kuzeni yani Beyza bu yıl eğitimine Amerika'da devam ediyor.)
Duru : Beyza ablamın orada da var mıdır?
Meltem : Beyza Abla'n Virgina Eyaleti'ndeymiş.
Arda : Ayyy, eyalet mi ? Ben eyaletten korkarım.


Arda burada da eyaleti ''hayalet'' zannetmiş olmalı.



23 Ocak 2018 Salı

Yarıyıl Tatili

 Yaz tatili ,yarıyıl tatili gibi uzun tatiller bir çok ailede olduğu gibi bizde de endişe ile karşılanıyor.
 Çocuğuna bakacak kimsesi olmayan ailelerde eyvah çocuğu ne yapacağım, hangi yaz okuluna veya etüde yazdırsam gibi sorulara neden olurken , bizde eyvah annem çocuklarla delirecek ,çocuklar önce birbirlerini yiyecek sonra da annemin kafasının etini yiyecek diye düşündürüyor.
 İşte bu düşünceleri yoğun olarak yaşadığımız biz yarıyıl tatilindeyiz. Şimdilik vukuat yok-daha iki gün oldu gerçi, yada henüz bize aktarılan bir vukuat yok.
 Duru şimdilik ödevlerini yapıyor. Arda ile kuduruyor. O uyuyunca annemle zaman geçiriyor. Barbie evi ile evcilik bile oynamışlar. Ama Arda da Duru da zor çocuklar, inatçı çocuklar. Birbirlerine girmeleri an meselesi olabiliyor. Özellikle Arda Duru'nun bir çok eşyasını ,faaliyetini izinsiz alıyor.
Duru bağırıyor, Arda ağlıyor. Tımarhane gibi yani. Bizim akşamları yaşadığımız bu tımarhane ortamı tatilde 7/24 süren bir ritüele dönüşüyor ki bu çekilir gibi değil.

Şu Anda Penceremden Ne Görüyorum ? 4/52

 Bu haftanın konusu şu anda penceremden ne gördüğüm.
 İtiraf etmek gerekirse şu anda penceremden bir şey göremiyorum çünkü iş yerindeki ofisin benim oturduğum kısmında bir pencere yok. O yüzden bu soruyu evimin salonundaki pencereden ne gördüğüm şeklinde cevaplamayı uygun görüyorum.


 Evimin salonundaki pencerelerin birinden aramızdaki küçük bahçeden hemen sonra başlayan karşımızdaki apartmanı görüyorum. Salonun diğer penceresindense bir sokağın diğer yanındaki apartmanı görüyorum. Anlayacağınız bu pencereden bir şey görme konusunda pek şanslı sayılmam.
Bu soruyu ilk soruya bağlayarak şükür ki başımı sokacak bir evim var ,huzurum yerinde pencereden göremediklerimi hayal edebilirim vs vs diye bir şükür sebebi oluşturabilirim.


 Sırf bu pencereden baktığımızda gökyüzünü görememe derdi yüzünden zaman zaman bir taşınma fikri doğuyor beynimizde, özellikle de Sinan'ın beyninde .
 Neyse ki beyin denen organımız kendini savunmayı çok iyi becerebilen ve her türlü ortama uyum sağlayabilen bir organ da bu fikir çabuk uzaklaşıp ,gidiyor. Onca kredi borcu altına tekrar girmek o kadar ürkütücü ki toparlanıveriyor ve 'oh çok şükür' diyoruz hemen.

17 Ocak 2018 Çarşamba

Daha Çok/Sık Yapsam Dediğim 5 Şey - 3/52

 Daha sık yapsam dediğim şeylerden ziyade keşke yapsam dediğim şeyler var benim. Ama o belki de başka bir günün konusudur. ( Bu arada bir koşu gidip listeyi inceledim çok net olarak böyle bir konu yok ama dolaylı olarak bu cevabı verebileceğimiz haftalar var.) Neyse ben daha fazla yapsam dediğim şeyleri listeleyeyim en iyisi.
  1. Daha çok kitap okusam/okuyabilsem. Okuyabilsem diyorum çünkü kitap okuyabildiğim zamanlar ya otobüsle işe gittiğim zamanlar-ki bu çok sık olmuyor yada gece çocuklar uyuduktan sonraki zamanlar-ki bu da çok sık olmuyor .Çünkü ben onlardan önce uyuyor oluyorum genellikle. Ayda bir kitaptan yılda 12 kitap garanti ama daha fazlası olmalı . Geçen yıl 14 kitap okumuşum mesela. Gerçekçi bir hedef belirlemek gerekirse en azından ayda 2 kitaptan yılda 24 kitap okumak isterdim .
  2. Daha sık senfoni orkestrası konserine ,baleye , tiyatroya gitsem. Tiyatroda değil ama konserde ve bale gösterilerinde başka bir dünyaya yol alıyorum. Konserdeysem keman çalan kızlardan birini gözüme kestirip, neredeyse konser boyunca o kızın kendim olduğunu düşünüyorum , büyüleniyorum , imreniyorum keşke diyorum. Bale gösterimlerinde de benzer hislere kapılıyorum ama keman çalan kızı izlerken olduğu kadar değil. Onu izlerken keşke değil de acaba diyorum. Acaba olabilir miydim ?
  3. Arkadaşlarımla daha sık görüşsem. Görüştüğüm farklı arkadaş gruplarım var. Eski iş yerinden arkadaşlarım , eski okul arkadaşlarım , ailece görüştüğümüz bir iki arkadaşımız , Duru'nun sınıf arkadaşlarının anneleri . Yani aslında asosyal değilim .Arkadaşlarımla daha sık görüşsem deyince öyle gibi algılanıyor ama öyle değil. Tek sorun benim bu konuda üşengeç olmam. Tüm bu görüşmeler için bir tam gün ayırmaya çalışmam ve bu bir tam günün de hafta sonuna hatta cumartesi gününe denk gelmesini istemem büyük bir sıkıntı oluyor. Çünkü sadece ayda dört cumartesi ile hem bu isteklerimi karşılayıp, hem de daha sık görüşebilmem pek mümkün görünmüyor.
  4. Yoga yapabilsem .Daha sık diyemiyorum çünkü çok uzun zamandır zaten yapmıyorum. Ama bunu bir yaşam biçimi haline getirsem. Hatta o kadar ki yoga yapmadan uyuyamasam aynı diş fırçalamak kadar doğal bir gereksinim olsa bu benim için.
  5. Daha düzenli daha istikrarlı yazsam. Ben aslında eline kağıt kalem alarak yazmaktan hoşlanan bir insanım. İş yerinde bile bunca teknolojik gelişmeye rağmen defterlere kağıtlara notlar alıyor, düzenli aralıklarla güncellemeleri ekleyerek notlarımı temize çekiyorum. Ama blog öyle değil. Blog yazmak yani bu konuda düzenli olmak gerçekten çok istediğim bir şey. O yüzden bu challenge bana çok iyi gelecek diye umuyorum. Böylece bir alışkanlık oluşturabilirim belki.




Evim / Yuvam Dediğim Yer - 2/52

 Evim gayet normal bir yurdum evi. Büyük değil, küçük de değil. Herkese bir oda düşüyor sonuç olarak. Lüx hiç değil. Ara ara tamam itiraf ediyorum sık sık değiştirmeyi düşünmüyor da değilim.
Buna rağmen kendimi içinde gayet konforlu ve rahat hissediyorum.
 Genel olarak oldukça dağınık. Her yerde oyuncaklar var. Salonun hepimizin yaşam alanı olduğunun bilincinde yaşıyoruz. Bu nedenle de salonda hepimize ait bir şeyler var ama tabii daha çok oyuncaklar var. Salonumuzun ortasında bir üç tekerlekli bisiklet, bir kaydırak , bir hacıyatmaz ,bir şişme koltuk ve bunların dışında legolar ve arabalar görmeniz gayet doğal bir durum.

Düşününce evimiz aslında çocuklar için bir yaşam alanı formunda diyebiliriz. Şöyle ki;
Duru'nun odası , Arda'nın odası , salon ve bu yaz kapattığımız balkonumuz hep onların eşyaları ile dolu .
Konuyu hemen şükre bağlayalım veee tüm bunlar için binlerce ,milyonlarca şükür.
İyi ki varlar ve iyi ki evimizi dağıtacak kadar sağlıklılar.



Nelere Şükrediyorum - 1/ 52

 Bugün appleesoda nın (namı diğer dövüşürken hanımefendi değilim ) bloğunda okuduğum yazısında bahsediliyordu bu 52 haftalık challange tan. Benim gibi blog yazma disiplini kati surette oturmamış bir insan için oldukça elverişli buldum. Uygulayamazsam çok büyük rezillik olur çünkü sadece haftada bir kez yazacak şekilde düzenlenmiş konular. ''Bari haftada bir gün yaz be kadın'' deyip yazma niyetindeyim. Bakalım...


 Aşağıda listenin orijinalini görebilirsiniz. Ayrıca Fermina Daza listeyi çevirmiş.





''Nelere şükrediyorsunuz?'' ilk haftanın konusu. Bu hafta biraz hızlı davranır da ilk üç haftanın konularını tamamlarsam neden olmasın ?



 Hafta-1 Nelere Şükrediyorsunuz ?


 Eskiden hep daha iyisini isterdim yada şöyle açıklamak daha mantıklı olacak. Hep bir şeyler isterdim.
Şimdi de zaman zaman bir şeyler istediğim keşke olsa dediğim oluyor tabii ama çabuk geçiyor bu istek. Şu an sahip olduklarıma delice şükrediyorum. Sağlıklı oluşuma, sevdiklerimin sağlıklı oluşuna , eşime , çocuklarıma , anneme ,kardeşime binlerce şükür .
Şöyle düşünüyorum ; İnsanım ve zaaflarım var. Bazen daha iyisini , bazen daha fazlasını istiyorum ve sonra bir anda normale dönüyor ve şu an içinde bulunduğum duruma şükrediyorum. Aslında bu durumda ne kadar mutlu olduğumu fark ediveriyorum.
Bu noktaya ulaşmamda okuduğum kitaplar ,takip ettiğim instagram hesapları ve bloglar ayrıca bunlara bağlı olarak mindfulness olayı ile daha yakından ilgilenmem büyük bir etken tabii.
Geçen hafta sonu Duru'nun sınıf arkadaşları arasında yapılan doğum günü organizasyonunda laf arasında o kadar çok ''şükür ben halimden çok memnunum '' , ''her yerimi seviyorum'' türünde konuşmuşum ki , '' sen hep mi böyleydin yoksa bir şey mi yaşadın ?'' diye sordular.
Evet etrafta öyle zorlu yaşamlar ,öyle çaresiz insanlar var ki...
Bu yüzden artık beynimden geçmesine rağmen dilimden de duyulsun istiyorum şükürlerimin.
Böyle sakin ve dingin devam etsin inşallah bu halim.

16 Ocak 2018 Salı

Arda da Artık Olaylara Müdahil

 Bu ne biçim başlık !!!
 Bence de ne biçim bir başlık. Ama aslında çok da anlamlı. Çünkü Arda olaylara Duru'nun verdiği tepkileri vermiyor. Yada belki ben ikisini çok fazla kıyaslıyor ve Arda'nın çooook geride olduğunu düşünüyorum. Aslında Arda' nın çok geride olduğunu düşünmek yerine ,Duru'nun çok önde olduğunu düşünmek herkesin mutluluğu için en faydalısı.
 Biz Duru ile gece yatarken hep kitap okurduk. Bir, iki, üç derken ben çok yorulur ve ''aaa yeter artık , uyku vakti '' der susturmaya çalışırdım Duru'yu.
 Aynı rutini Arda'da da uygulamaya çalışıyorum. Her gece yatarken kitap okuyorum ama Arda okuduğum kitapları Duru gibi ezberlemiyor ,uyku sersemi atladığım yerleri farkedip beni uyarmıyor,
bazı sayfaları okumadan geçtiğimde çok da umrunda olmuyor. Öyle ki çok uykum varsa ona kitap okumadan uyuyabiliyorum . Bunlar Arda nın kitap okumaya karşı çok isteksiz olduğunu düşündürüyordu bana.
 Zinciri kırdık sanırım artık. Özelikle Duru'ya geçen yıl okul için aldığımız ve resimlerine saatlerce bakabileceğim o güzel kitapları Arda'da çok sevdi. Her akşam çeşit çeşit kitap okuyoruz.
''Hadi yatağımıza yatalım ,kitap okuyalım'' diyor mesela. Hala odasının ikimizin odası, yatağının ikimizin yatağı olduğunu düşünüyor olsa da o yatakta kitap okuyarak uyumayı alışkanlık edindi.
 Bundan sonra ilk fırsatta o güzel kitapları burada kayıt altına alacağım.

 Bir yenilik daha oldu hayatımızda. Arda ile ilk ciddi faaliyetimizi yaptık. Resim yapmaya da çok hevesli değil Arda. Boya kalemleri veya boyama kitapları zamanında Duru'yu etkilediği kadar etkilemiyor onu. 30.Aralık ta Duru ve Sinan Bilsem kursuna gittiği sırada biz Arda ile yalnızdık evde.
 ''Hadi seninle bir faaliyet yapalım '' dedim. Ablasının kalem kutusundan pritt bulmuş, oraya buraya sürmeye bir şeyler yapıştırmaya çalışıyor görünce aklıma geldi. Bir kağıda bir ev, bir güneş, bir ağaç ,iki bulut çizdim. Dergilerden uygun renkte sayfalar kopardım ,küçük küçük. Tutkal buldum.
Sonra o parçaları resme yapıştırması istedim. Çok da güzel yapıştırdı. Hatta büyük bir hata yaparak,
yaptığımız çalışmanın naturmord çalışması olduğunu söyledim ve hatta öğrettim.
 Ablası ve babası gelince ''Hadi oğlum söyle biz bugün ne çalışması yaptık'' dedim.
 ''Maturmord'' dedi Arda.
Sinan natürmordun o olmadığını söyledi. Duru'da ,
-''Anne siz kolaj yapmışsınız'' dedi.
Böylece  toplu halde beni yere serdiler.
Ama olsun, Arda'da elle tutulur, gözle görülür bir faaliyet yaptı, sonra eseri ile poz verdi.


Bu yazıya başlayıp buraya kadar yazdıktan sonra ara vermem gerekti ve taslak olarak kaydedip çıktım sonra tamamlarım diye.
Ama o kadar üşengecim ki yazma konusunda girip de tamamlamadım yazıyı bir türlü .Şimdi ise ne yazacaktım hatırlamıyorum. Heyhat!





3 Ocak 2018 Çarşamba

Yeni Yılın İlk Sabahı

Yeni yılın ilk günü biraz uyumak istedim. Biraz uyumak dediysem tabii öğlenlere kadar değil. Biraz.
Duru uyandı ve salona gitti. Onun sesini duydum. Arda uyandı yanımda kıpırdandı ama gözlerimi açmadım. Kalktı ve salona gitti ,ablasının yanına. Sonra da,
-''Keşke bir anneannem olsaydı.'' dedi.
Duru da,
-''E senin zaten bir anneannen var'' diye cevap verdi.
Bütün bunları duydum ama uyumaya yani en azından yatmaya devam ettim.
Çok şükür beni gülümsetenlerin varlığına...   


Yeni yıl gecesinden bir aile fotoğrafımızla veda edelim bu yazıya da.